3 Mart 2017 Cuma

Desiderius Erasmus İle Delirmeceler



Orta Çağda devrin karanlık dehlizlerinden geçip zehir gibi sular içen Avrupa kıtasında, takvim yaprakları 28 Ekim 1466’yı gösterirken dünyaya gelen bir bebeğin aydınlanma tarihinin en ünlü filozoflarından biri olacağını kuşkusuz rahip olan babası dahil kimse tahmin etmezdi. Skolastik düşünce temelinde engizisyon mensubu rahiplerin ali kıran baş kesen vaziyetinde bulunduğu bir ortamda dünyaya gelen Desiderius Erasmus, yaşantısı boyunca devrin hal-i pür melalinin  belirlediği sınırlarla iyi ilişkiler kurmadı elbette. Yaşadığı devir itibariyle Yıldız Tilbe’nin ünlü tespiti olan yanlış zaman yanlış insan cümlesini ilk yarısı olan yanlış zaman mefhumu itibariyle doğrularken, zamanı kendi devrini takip eden üç yüz yıllık bir zaman dilimindeki filozofları etkileyerek kendi lehine bükmeyi başarıp doğru insanın zamanın yanlışlığını giderebileceğini bütün Avrupa ve dahi bütün insanlığa göstermiş bir fikir adamı olarak insanlık tarihine adını yazdırmıştı.

İşte en bilindik eseri olan “Deliliğe Övgü” de gösterdiği ikonoklastik (putkırıcı) tavır, aydınlanma dönemecine yaklaşan insanoğlunun verip verebileceği en üstün eserlerden biri olma özelliğini sonuna kadar hak ettiğini gösteren en önemli tümceyi şu şekilde belirtmişti Erasmus: “Başkalarının aklıyla bilge olmaktansa, kendi aklımla deli olmayı tercih ederim.” Bu cümle esasında günümüzde aşılması Orta Çağdan daha zor olan bir gerçeği yüzümüze apaçık bir şekilde vuruyor. Kitlesel tüketimin önüne geçilemez bir şekilde arttığı, dünyanın global bir köy haline geldiği, bilgiye erişimin kolaylaştığı fakat elde edilen bilginin bu global köyün feodal beyleri olan tekellerin ve tröstlerin sahipleri tarafından akıl ve fikir dünyası iğdiş edilmek suretiyle tenekeleştirilen insanoğlunun kullanamadığı bir ortamda akıllı olarak nitelendirilebilmesi için yukarıdan dayatılan birtakım kriterleri yerine getirebilmesi hava ve su kadar temel bir ihtiyaç olan düşünme eylemini gerçekleştirebilmesi için ne kadar gerekli bu en önemi tartışma konusudur. Hiç kuşkusuz serfleşmiş insanın bulunduğu bir ortamda düşünce özgürlüğünden bahsetmek de kadük kalıyor.

 Bu prangayı kırıp akıllıca düşünebilmenin yolu ancak hakkıyla delirebilmekten geçmekte.  Orta Çağ gibi delilerin yakıldığı bir dönemde dahi kendi aklıyla delirebilme eyleminden bahsedebilen Erasmus’un varabildiği noktadan bugün artık çok gerideyiz. Rönesans döneminin afilli düşünsel ve sanatsal birikimini geride bırakan Avrupa kıtası bugün bulunduğu nokta itibariyle çokça geride kaldı. O yüzden bugün “Cogito Ergo Sum” yani düşünüyorum öyleyse varım diyen René Descartes’ın bulunduğu noktaya geri dönebilmek için sürüden ayrılmak ve hakkıyla delirebilmek lazım geliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder