Orta Çağda devrin karanlık dehlizlerinden geçip zehir gibi
sular içen Avrupa kıtasında, takvim yaprakları 28 Ekim 1466’yı gösterirken
dünyaya gelen bir bebeğin aydınlanma tarihinin en ünlü filozoflarından biri
olacağını kuşkusuz rahip olan babası dahil kimse tahmin etmezdi. Skolastik
düşünce temelinde engizisyon mensubu rahiplerin ali kıran baş kesen vaziyetinde
bulunduğu bir ortamda dünyaya gelen Desiderius Erasmus, yaşantısı boyunca devrin hal-i pür melalinin belirlediği sınırlarla iyi ilişkiler kurmadı elbette. Yaşadığı devir itibariyle Yıldız Tilbe’nin ünlü
tespiti olan yanlış zaman yanlış insan cümlesini ilk yarısı olan yanlış zaman
mefhumu itibariyle doğrularken, zamanı kendi devrini takip eden üç yüz yıllık
bir zaman dilimindeki filozofları etkileyerek kendi lehine bükmeyi başarıp
doğru insanın zamanın yanlışlığını giderebileceğini bütün Avrupa ve dahi bütün
insanlığa göstermiş bir fikir adamı olarak insanlık tarihine adını yazdırmıştı.
İşte en bilindik eseri olan “Deliliğe Övgü” de gösterdiği
ikonoklastik (putkırıcı) tavır, aydınlanma dönemecine yaklaşan insanoğlunun
verip verebileceği en üstün eserlerden biri olma özelliğini sonuna kadar hak
ettiğini gösteren en önemli tümceyi şu şekilde belirtmişti Erasmus:
“Başkalarının aklıyla bilge olmaktansa, kendi aklımla deli olmayı tercih
ederim.” Bu cümle esasında günümüzde aşılması Orta Çağdan daha zor olan bir
gerçeği yüzümüze apaçık bir şekilde vuruyor. Kitlesel tüketimin önüne geçilemez
bir şekilde arttığı, dünyanın global bir köy haline geldiği, bilgiye erişimin
kolaylaştığı fakat elde edilen bilginin bu global köyün feodal beyleri olan
tekellerin ve tröstlerin sahipleri tarafından akıl ve fikir dünyası iğdiş
edilmek suretiyle tenekeleştirilen insanoğlunun kullanamadığı bir ortamda
akıllı olarak nitelendirilebilmesi için yukarıdan dayatılan birtakım kriterleri
yerine getirebilmesi hava ve su kadar temel bir ihtiyaç olan düşünme eylemini
gerçekleştirebilmesi için ne kadar gerekli bu en önemi tartışma konusudur. Hiç kuşkusuz serfleşmiş insanın bulunduğu bir ortamda düşünce özgürlüğünden bahsetmek de kadük kalıyor.
Bu prangayı kırıp
akıllıca düşünebilmenin yolu ancak hakkıyla delirebilmekten geçmekte. Orta Çağ gibi delilerin yakıldığı bir dönemde
dahi kendi aklıyla delirebilme eyleminden bahsedebilen Erasmus’un varabildiği
noktadan bugün artık çok gerideyiz. Rönesans döneminin afilli düşünsel ve
sanatsal birikimini geride bırakan Avrupa kıtası bugün bulunduğu nokta
itibariyle çokça geride kaldı. O yüzden bugün “Cogito Ergo Sum” yani
düşünüyorum öyleyse varım diyen René Descartes’ın bulunduğu noktaya geri
dönebilmek için sürüden ayrılmak ve hakkıyla delirebilmek lazım geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder