Sıcak bir yaz gününün kıyı kesimlerde yarattığı nemliliğin iç kesimlerde görülmemesi nedeniyle nispeten rahat olmakla beraber kendine özgü bunaltıcılığıyla maruf bir yaz mevsimi geçmekteydi. Mevsimsel kısır döngülerin ala şafağında, gidebilecek son durağın da ortadan kalkmış olmasının verdiği hüzünle yol üzerinde zaman zaman kendinden geçiyordu. Toprağın çoraklığıyla kıyasıya yarışmaya çalışan ve onu beyaz bir tül perde naifliğiyle olabildiğince örtmeye çalışan fakat topraktaki susuzluğun alabildiğine yararak toprakların, oluşan kuraklık imgesiyle at başı gitmesi nedeniyle bunu başaramayan verimliliği kilometreler ilerledikçe dikkatini celbetmekteydi. Yolların yılankavi gidişatının ulaşmasını bekliyordu ve fakat sıkıcılıktan öteye gitmeyen, uzun yolların yarattığı ve mevsimsellikten münezzeh olan, yol boyunca kendiliğinden beliriveren sis ve pus ortalığı kaplayarak yolculuğu daha da sıkıntılı hale sokuyordu.
Boylu boyunca uzanan yolların hayat çizgisiyle peşi sıra ilerleyerek söküp götürdüğü ilk ve orta mektep anılarından çok uzakta kendini hissederek ve dahi ilerleyen zamanın saniyelerine dokunmak isterken kendisine çarpmaları sonucunda abandone olarak irkilerek yola döndü. Artık gerçek olduğu kadar içinde sanallık da taşıyan Uzakdoğu menşeili Yin ve Yang'a selam taşıyarak ağır aksak devam ettiği var oluş yolculuğu. Önünde olan durakların hangi zaman dilimi içerisinde, hangi hırsları, hangi hataları ve arayışları kapsayacağı da belli olmazdı. Bu belirsizliği hesaba katarak önüne baktı, önünde uçsuz bucaksız görünen ovalar ve kenarında kebapçıdaki garnitür niyetine bulunan az buçuk yeşilliğe baktı. Her şeye rağmen yola devam etme kararı aldı. Belli bir noktada kararların da içinden çıkılmaz hale geliniyordu fakat kararlar doğru ya da yanlış, kaçınılmazdı. Doğruluğu elde edebilmek bir nevi kumardı. Bittabi kazanan ve kaybeden yolun sonunda belli olacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder