Simon Kuper’in meşhur vecizesi ve kitabı olan “Futbol asla
sadece futbol değildir.” Futbol tarihi boyunca pek çok örnekle beraber uygulama
alanı bulmuştur. Futbol oynayan, oynatan ve seyircinin yeri geldiğinde aktif
olarak özne haline gelebildiği ilginç bir spor dalı olduğundan bütün bu unsurların
tesirleri altında farklı mesajların ve farklı toplumsal grupların da
buluşabildiği ve yerine göre çatışabildiği bir gladyatör arenası halini
almakta. Ol sebeptendir ki, rekabetin
kapsamını yeri geldiğinde mezhep savaşı, yeri geldiğinde sınıf mücadelesi ,
yeri geldiğinde ise otonomi talepleri veya etnik gerilimler oluşturabilir ve bu
diyalektiklerin tarafları esasen oyunun perdelediği asıl rekabeti perdenin
arkasında yaşayabilmektedir.
Bu çatışmaların güzel fakat can yakıcı bir örneği de 1990
senesinin 13 Mayıs günü artık varolmayan Yugoslavya’da yaşanmıştı. 1980’de Mareşal Tito’nun ölümünden beri kıldan
ince kılıçtan keskin bir çizgide bulunan Yugoslavya için bitiş düdüğü işte bu
tarihte oynanan Dinamo Zagreb – Kızılyıldız karşılaşmasında çalmıştı. Koyu sırp milliyetçisi olan Kızılyıldız taraftarının üzerine uzun yıllardır
aralarında devam eden etnik gerilimin son raddesine ulaşmasıyla saldıran hırvat
Dinamo Zagreb taraftarları iç savaşın fitilini ateşleyen olayları başlatmıştı. Bu
kavga esnasında Sırp polise uçan tekme atan 90’lı yılların efsanevi Hırvat
futbolcusu Zvanomir Boban da kendi tabiriyle kariyerinin sona ermesini göze
alarak milli kahraman haline gelmişti.
Devir ünlü kapitalizm ideologlarından Francis Fukuyama’nın
“Tarihin Sonu” tezinin belirli çevrelerce hararetle savunduğu 90’lı yıllara
denk düşmekteydi. Kuşkusuz sona erdiği telkin edilen Tarih Babanın dağılıp
parçalanan uhdesinde sadece Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
bulunmamaktaydı. Son kertede ulus devlet kavramı da küreselleşen dünya üzerinde
yük haline gelmişti ve sıra er ya da geç onlara da gelecekti. Yugoslavya örneği
ve Bosna’da yaşanan iç savaşın hızlanmasını kuşkusuz bu düzlemde değerlendirmek
sağlıklı olacaktır. Konjönktürel olarak coğrafyanın hali pür melali buydu.
Öte yandan ise yaşanan dipte biriken on yıllık dalganın
nihayetinde çatırdayarak on yıllık bir savaş sürecine dönüşmesinin en büyük
aktörü kimdir sorusu ile karşı karşıya kalıyoruz ki suçlu olarak lider kültüne
dayanan ulus devlet ideolojisinin kurumsallaşamamış olmasını mı gösterebiliriz
veyahut Neo Ottoman hülyalara dalarak Osmanlı bakiyesi olan, Balkan
Savaşlarıyla elden çıkmış olan topraklarımız hasretle bizi beklediğinden
mütevellit birbirlerine düştüler, biz olsaydık böyle olmazdı diyerek olaya
başka bir açıdan mı yaklaşmalıyız. Kuşkusuz olaya sağlıklı yaklaşacaksak
birinci varsayımdan olayı değerlendirmeye başlamak lazım ki bundan epeyce uzun
bir akademik çalışma çıkar, burada kesmek lazım.
Asıl değerlendirmeyi futbol ve fanatizm üzerinden yaparak
noktayı koymak daha sağlıklı olacak. Bu karşılaşmanın Kızılyıldız için
şampiyonluk maçı olması olayların ortaya çıkması bakımından şartları müsait
kılmıştır ki testi kırıldıktan sonra federasyon yetkilileri de maçı
ertelemeleri gerektiğini söylemişlerdir. Burada etnik çatışma şartlarının
birleştiği kör fanatizmi durdurabilmenin herhangi bir yolu bulunmamakta.
Özellikle futbolun depolitizasyonu ile beraber kör fanatizmin artması ve
bilinçsizce, tek amacı maçı izlemekten ziyade olay çıkartmak olan kitlenin de yaratabileceği
olaylar silsilesi, bu durumu zorlaştırmakta. İşte Tito sonrası beslenip
büyütülen Sırp milliyetçiliği ve karşısında konumlanan Hırvat milliyetçiliği
karşı karşıya gelerek iç savaşı ateşle barut misali patlattı. Velhasıl
bilinçsiz kitleyi besleyip büyüttük, kontrol altında tuttuk demeyiniz ey egemen
güçler, kontrolsüz güç her zaman güç değil. Futbol üzerinden lümpenleşen bir kitle yaratarak sağlanabilecek kaos her zaman kontrollü kalmayabilir.
Olayla ilgili linkler:
https://www.youtube.com/watch?v=6UYLkPHIcFQ&t=2s
http://www.radikal.com.tr/spor/trabzonsporlu-oyuncunun-gozunden-savas-baslatan-mac-926785/